“Gerici yazar öldü”

Abone Ol

Ayrıştırıcı, dışlayıcı, kenara bırakıcı bu cümleye müstahaktı deyip, kollarını bağdaştırdılar, mağrur;

“Gerici yazar öldü.”

İsmini bile yanlış yazmışlardı, Şevki Eygi demişlerdi.

Belli ki yazılarından, kitaplarından tek satır okumamışlardı.

Nesillerin bilgili, temiz, dürüst, mert, donanımlı, merhametli, kötülüklerden azade yetişebilmesi için ömrünü vermiş bir yazarı zaten hangi yakasından tutup hırpalayabilirlerdi ki.

Ailesinin tek evladı, davasına meftunluğundan evlenip yuva kurmaya bile vakit bulamamış çoluk çocuğa karışamamış yazarın yüksek idealizmine, hangi barutla hangi kalleş mayınla gideceklerinin şaşkınlığından.

Hani arayıp, ahlakına dair tek çentik, haram yediğine, haksız kazanç sağladığına dair tek kanıt bulamamamın hoşnutsuzluğuyla.

Hayatı boyunca Müslümanları uyarıp da; “İsraf yapmayın, debdebeli yaşamayın, dışarıda yemeğinizi yiyecekseniz lüks lokantalarda değil esnaf lokantasında mütevazı yemekle karnınızı doyurun.

Lüks arabaların, evlerin, cep telefonlarının derdine düşmeyin.

Adam olun, okuyun, bilgilenin, sahtesinden değil hakiki ilim erbabından ilim tahsil edin” diye ömrünü evladı bildiği memleket gençlerine adayan bir yazarı başka nasıl çarmıha gerecektiniz.

Gericiydi ya.

Sizin övdüklerinizi takdis etmiyordu; fuhşa, ahlaksızlığa düşmandı.

Bu yüzden sizin pek ilerilere koşup da, talip olduklarınızı o mide bulandırıcı bulup yaklaşmıyor, gerilerde duruyordu.

Kokuşmuşluğa kapılırlar korkusuyla gençleri kurtarmaya ömrünü adıyordu.

Evet, gerilerde kaldı, büyük rantlar kazanmak için ileri atılmadı, girdiği basında holdingleşmedi, hapislerde yatarak bedel ödedi.

Dünkü yazısında bahsetti, Necati Tuncer Ağabey,

“Bugün gazetesindeki yazılarından dolayı Ağır Ceza ve Toplu Basın mahkemelerinde aleyhinde yüzlerce dava açılmış ve yekûnu 500 seneyi geçen hapis cezası istenmişti. Bütün Cumhuriyet tarihinde, hakkında bu kadar dosya açılan ve bu kadar yüklü hapis cezası istenen başka bir gazeteci bilinmemektedir.”

1969 yılının Ocak ayında “Hac” yolculuğu için çıktığı yurtdışından, bu mahkemeleri dolayısıyla ancak 1974 sonbaharında dönmek nasip olur.

İlk hapsini 1962 Eylül’ünde, İsmet İnönü başbakan iken, attığı “Zulümlerin en şenii ve alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır” manşeti yüzünden alır.

“Müesseselerimin yıkılması ve batırılması sonunda milyonlarca liralık maddi zarara uğramış bulunuyorum. Türkiye’ye döndükten bu yana -tabir caizse- eski müesseselerimin enkazını toplamakla meşgulüm. Kendilerine borçlu bulunduğum dost, kardeş ve hak sahiplerinin şuna inanmalarını isterim ki, borçlarımı, son kuruşuna kadar ödemek niyet ve azmindeyim.”

Konjonktür, Çözüm Süreci yaşanır, barış yazılır sonra hendek ilenci yapılır.

Komünizm tehlikesi görüldüğü süreçte, devletin yanında yer alıp, komünizm karşıtı yazılar kaleme alınmış, bugün böyle bir yazı yazılabilir mi, değil.

16 Şubat 1969 pazar günü Dolmabahçe’de 6. Filo protestoları.

Necati Tuncer, bir kez daha gerçeği nakleder;

“9 Şubat’ta Medine-i Münevvere’de, Mescid-i Nebevi’de yazdığı makalesini Cidde’ye giden bir taksi şoförüne verir Şevket Ağabey. Zarf THY bürosuna teslim edilecektir. THY’nin Ankara ofisinden, Bugün’ün Ankara Bürosuna. Oradan İstanbul idarehanesine.

“Tabi bütün bu işler olurken birkaç gün geçmiş yazı bir iki gün de gazetede bekletilmiş ve nihayet, 16 Şubat pazar günkü nüshada basılmış.

Benim henüz bir şeyden haberim yok... Yazının yerine vardığından bile şüphe ediyorum.

Meğerse o 16 Şubat 1969 gününde İstanbul’da büyük bir hadise olacakmış...”

O günlerin Medine’sine doğru dürüst posta ve haberin gelmediğini TRT’nin dinlenemediğini vurgular Şevket Ağabey.”