Geçmiş yaşanmışlıklarımızdır. Bizler, bizlerden öncekiler ve daha öncekiler. Bu, peygamberlerden Hazreti Adem’e kadar devam eder. İnsanlığın şekillenmesi, gelişmesi, bugüne ermesi yaşanmışlıklardan geçer.
Geçmiş üzerine düşünmenin anlamı ondan kendimize denenmişlikleri yeniden denemeden, onlardan beslenerek yeni bir hayatın süreklilik kazanmasıyla olur.
İçinde bulunduğumuz medeniyetimiz bize bir bağış. Kendimizi bu hayatın içinde bulmuşuz. Geçmişimizle övünürüz, başımızın üstünde tutarız, gönlümüzde yer ederiz. Geçmişi bilmek tekraren dönüp orada oyalanmak yerine geleceğe dönük olan çabamız nedir? Geleceği oluşturacak olan, içinde yaşanılan anda yapılanlar ve bunların hayata geçirilmesidir.
Hayat durağanlığı kaldırmaz. İnsanın bir yerde donup kalması, oyalanması zaman yitimidir. Zaman ise çok değerlidir. Hemen her anı.
İnsanın kendi hayatında hamleleri var.
Günümüzdeki düşünce ironisinde ilginç olan geçmişin kusurlarına ya da övgüye değer olanlar üzerinde yoğunlaşıldığından sağlıklı bir durumdan söz edilemiyor. Kesimler kendi bakış açılarıyla bakıyorlar. Kimileri bir bütün olarak geçmişlerini reddediyor, yok sayıyor ya da kimileri de onların başarılarına takılıp kalıyor. İnsanın hayatında eksikler ve fazlalıklar var. İnsan sonuçta kendi deneyimlerinde de bunları yaşar.
İslâm medeniyetinin başarıları üzerinde elbette onur duyulur. Ancak bu onur geçmişte kalmıştır. Önemli olan bu başarıların izleğinden olunup olunmadığıdır.
Sosyal medya ortamında gözlemlediğimiz insanların bilip bilmedikleri hemen her konuda görüş belirtmeleri. Bunların birçoğu da yerini bulmuyor. Asıl amaç geçmişlerini bir bütün olarak yadsımak, geçmişi karalamak. İş olsun diye ortamı laf kalabalığına boğmak.
Bir insan hemen her konuda her şeyi bilir mi? Kişilere baktığınızda böyle bir durum söz konusu olamaz. Asıl sorun küçümserlik duygusunun ağırlığındandır.
İnsanlığın içinde bulunduğu günümüz bunalımının nedenleri nedir? Neden insanlık huzurlu değildir. Geçmişe takılıp kalanlar bugünü değil dünü yargılıyorlar. Dünün güzelliklerinden nasiplenilmemiş olunması asıl sorun. Onun üzerine yeniden hayat bulunması gerektiği düşüncesinin yeniden oluşumu.
Karalama mantığı olunca iyi ve güzel olan hiçbir şey görülmez, farkına varılmaz.
Peki, farkına varılmak istenen nedir, amaç nedir? Dünya hayatımızı dedikodularla mı geçireceğiz. Dünyayı laf kalabalığına mı boğacağız? Geçmişin güzelliklerini karalayanlar eleştirenler yeni zaman için neler ortaya koyuyorlar. Hemen her konuda hüküm verirken verilenlerin karşılığı nedir?
Geçmişi eleştirmenin bir mantığı da kendi medeniyetini yok saymadır. Eğer İslâm medeniyeti mensubu iseniz o medeniyetin güzelliklerini öne çıkarmak ve onun üzerine yeni şeyler ekleme ve inşa etmedir.
Batı düşüncesini, dolaylı olarak Hıristiyan medeniyetini yere göğe sığdırmazken kendilerinin nasıl bir boşluğa düştüklerinin farkında olamıyorlar. Karalama yöntemiyle Batı düşüncesinin övücülüğünde ve sarhoşluğundan kendisini nerede bulacak nasıl bir yerde yer alacak?
Çok bilgiçlik ne işe yarar. Dedikodu kazanının kaynatmaktan başka. Tükenilen bir ömür. Eğer üzerinde bulunulan yolda, insanların ayaklarına takılacak bir taşı kaldırıp bir kenara atıyorsanız bu hayırlı bir eylemdir. Eğer taşa bakıp geçip gidiyorsanız ve bunun dedikodusunu yapıyorsanız siz ne işe yararsınız? O taş o orada kaldığı sürece, kimse onu kaldırmıyorsa ve bunun sadece laf ebeliği yapılacaksa söylenenlerin hiçbir değeri yoktur. İnsanın kendisinin yapabilecekleri varken bunları başkasının yapmasını beklemek de gevezelikten başka bir şey değildir. Duyarlı, bilinçli bir Müslüman’ın her adımı ve eylemi hayırlı bir iş yapmakla başlar. Bunun arkası gelir. Geçmişte olamayanlar tamamlanır.