İnsanın anlatıldığı ve tanımlandığı birçok makale ve yazıda “Fıtrat” kavramı gözümüze çarpar. Nedir bu fıtrat, ne anlama geliyor derlemeye çalışacağız. İnsanın tabiatı, insanı insan yapan özellikler, fıtrat kavramı ile ifade ediliyor. Kısaca yaratılış özelliğimiz diyebiliriz. Fıtrat, Kur’an-ı Kerim’de Rum Suresi 30. ayette ve Hadis-i Şeriflerde sıkça karşımıza çıkan, üzerine yoğun anlamlar yüklenen dini bir kavramdır. Yaratılışın özünü, ilke ve esaslarını ifade etmek için fıtrat kavramı kullanıldığı gibi her bir varlığın yaratılıştan getirdiği maddi ve manevi özelliklerini ifade etmek için de geniş kapsamda fıtrat kavramı kullanılır.
Kelime olarak yaratılış adı altında; yapı, karakter, tabiat, mizaç ve kalb-i selim manaları olarak açıklanıyor. Ayrıca tabii eğilim, huy, cibilliyet, içgüdü ve istidat gibi anlamlar içinde kullanıldığını görüyoruz. Dini olarak, dini kabule hazır yaratılış ve istidat olarak tanımlanıyor. İbni Kesir Tefsir’ül Kur’an-il Azim kitabında; Allah’u Teâlâ mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal üzere yaratmıştır, şeklinde tarif ediliyor. Bu tanımlama fıtrat kavramını daha güzel
açıklıyor. Bu tanımlamaya Şeytanın Allah’a itaat etmese de Onu Rab olarak bilmesini örnek olarak söyleyebiliriz. Konuyu Rum Suresi 30 ayette geçen şekliyle ele alacak olursak, “O halde sen Hanif olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
Külli irade sahibi olan Allah’u Teâlâ’nın yaratışında asla bir noksanlık bulunmaz. Cüz’i irade ile yarattığı insanı her ne kadar bir imtihan için yaratmışsa da insana fıtratı gereği Rabbini arayıp bulma kabiliyeti vermiştir. Başımız sıkıştığında ya da çaresiz bir hale düştüğümüzde hemen Rabbimiz aklımıza gelir ve Ona yalvarmaya başlarız, dua ederiz. Bu durumu Allah’u Teâlâ Yunus Suresi 12. Ayette “İnsanın başına zararlı bir şey geldiğinde yan üstü yatarken veya otururken ya da ayakta iken hemen bize dua etmeye koyulur; onu zararlı durumundan kurtardığımızda ise sanki başına gelen zararı gidermeye bizi çağırıp yalvarmamış gibi inkârcılığa dönüp yoluna devam eder. Haddi aşanlara işte bu şekilde yaptıkları güzel görünmektedir” buyuruyor.
Buraya kadar fıtratın iyi yanlarından bahsettik. Ayetten de anlaşıldığı üzere Allah insanı yaratılmışın en şerefli olarak yaratıp, yeryüzünün sevk ve iradesini insana verse bile, insanların bazıları insanlık şerefine uygun davranmayarak fıtrat-i özelliğe aykırı hareket ediyor diyebilirsiniz. Bir Hadis-i Şerifte Efendimiz Hz.
Muhammed (SAV) şöyle buyuruyor. “Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5.) Daha ne olsun diyesim geliyor. Fıtratı
tanımlarken Efendimizin bu sözünü de bu anlamda değerlendirebiliriz. Allah’a inanmak insanın fıtratında var, fakat çeşitli nedenler bu inanca ulaşmasına engel oluyor. Yine de akılla, insana gönderilen vahiyle doğruyu bulma fırsatı ve kabiliyeti verilmiş oluyor. Bu konuya, İbrahim (AS)’ı daha çocukken Allah’ı aramadaki tavrınıve gayretini örnek olarak gösterebiliriz.
İnsan imtihan gereği müspet ve menfi duygularla birlikte yaratılmış olup, irade sahibi olarak ele aldığımızda iyi ve güzel yanını Rahmani yani vicdani, kötü yanını ise nefsi ve şeytani olarak ifade edebiliriz. Öyleyse insan fıtratını bu iki yanıyla birlikte ele almak, onu doğru tanımamıza vesile olacaktır. Allah’u Teâlâ insanı yarattıktan sonra fıtrat-i özellikle Allah’ı tanıma ve kendisine itaat etme kabiliyeti veriyor. Yine insana örnek teşkil etsin diye peygamberler göndererek destekliyor. Yaptıklarımızdan hesaba çekileceğimiz zaman mazeretimiz olmasın diye bazı peygamberle vahiy gönderiyor, yaşamımızı kolaylaştırmak için, uygun şartları yaratıyor, pek çok nimetini insana sunuyor.
İnsanın maddi ve manevi olmak üzere iki cephesi bulunuyor. Diğer bir tabirle onun, bir beden bir de ruhi yanı vardır. Bedende selim duyular dediğimiz görme,duyma, dokunma gibi anlamamızı kolaylaştıran özellikler. Ruhi yanında ise akıl, düşünme, merhamet gibi özellikleri bulunuyor. Beden belli bir zamana sınırlı olarak varlığını devam ettiriyor, ruh ise yaratılışla beraber ancak Allah’ın belirlediği sürece varlığını devam ettiriyor, ettirecek.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran belirgin özelliği akılının olmasıdır. Akılla insan asli özelliklerini ortaya çıkarır. Bunları büyüklerimiz şu şekilde tarif etmiştirler. Doğruyu yanlıştan ayırt ederek itikad (ilim, iktida, cami ve bilgi) ilimleri, iyiyi kötüden ayırarak ibadat (ahlak, intisab, tekke, disiplin) ilimleri, güzeli çirkinden ayırarak sanatsal ilimleri, adaletle zulmü birbirinden ayırarak ukubat (idari, biat, teşkilat, kasıt) ilimleri, faydalıyı zararlıdan ayırarak muamelat (iktisat, akit, lonca, beceri) ilimlerini ortaya çıkarmıştır. Bu kavramların her biri uzun uzadıya açıklanması gereken detaylı konulardır. Zamanla, fırsat buldukça bu konuları da ele almaya gayret edeceğiz inşallah.
Hayatı anlamaya, insanı tanımaya dair kavramları ele alarak bir nebze olsa ışık tutmaya çalışıyoruz. Buradan kaleme alıp derlediklerimiz makale tadında kısa kısa bilgileri sizlere aktarıyoruz, paylaşıyoruz. Elbette konuları derinlemesine ele almak istiyorsak etrafımızda bulunan kaynaklardan istifade edebilirsiniz. Bizimki özetle konuların tozunu alma mesafesinde diyerek yazıma son veriyorum. Allah’a emanet olunuz.