Zor bir zamandan geçiyoruz ama unutulmamalı ki her dönemin kendine göre zorlukları var olagelmiştir. Bu hep böyledir. Sadece sorunlar değişiklik arz eder. Nerde doğduğunuza, nerde durduğunuza ve nasıl baktığınıza göre bu sorunlar değişir. Nerde doğduğunuz konusunda insanoğlunun yapacağı bir şey olmasa da nerde durduğu ve nasıl baktığı ile alakalı yapılacak çok şey vardır. Öyleyse duruş ve bakış açımıza odaklanmakta fayda var. Zira nasıl durup, nasıl bakacağımızla alakalı yapabileceklerimiz vardır.
İnsanın yapabileceklerine odaklanması öncelikle kendini tanımaktan geçer. Kendinizi tanımadan neler yapabileceğinizi kestiremezsiniz. Yetkinlikleriniz neler, potansiyelinizin sınırları nerelere uzanıyor, kusurlu yönleriniz nelerden oluşuyor, hangi durumlarda nasıl bir yapıya bürünüyorsunuz, düşünce yapınızın temel taşlarını neler oluşturuyor, yaşadığınız hayata yüklediğiniz anlam hangi ana maddelerden oluşuyor gibi soruların cevaplarını kafanızda netleştirmeniz gerekir.
Böylelikle karşınıza çıkan sorunlarla nasıl mücadele edeceğinize dair plan yapabilme kabiliyetiniz daha da güçlenecektir. Zaten yapmanız gereken de budur. Yetkinlik alanlarınızı tespit ederek o alanlardaki yetkinliğinizi her geçen gün biraz daha geliştirebilmek. Aralıksız ve düzenli bir şekilde sürekli ilerleme kaydedebilmek. Şartlar ne olursa olsun ilerlediğiniz yolda kalmak ve yola devam edebilmek. İşte tam bu noktada bilmek ve yapmak arasındaki anlamlı fark ortaya çıkıyor. Yani bir şeyi bilmek önemlidir ama sadece bilmenin tam olarak bir anlamı yoktur. Önemli olan bildiğini yapmaktır, önemli olan yolu bilmek değil, bildiğin yolda ilerlemektir.
Doğru yolu bulmak, yolda kalmak ve o yolda ilerlemek ciddi bir disiplin ile çalışmayı gerektirir. Disiplin, çok fazla çalışma yükünden ziyade düzenli ve devamlı çalışmak anlamına gelir. Kısa süreli çok sıkı çalışmalar ile azar azar da olsa uzun soluklu ve devamlı çalışmalar çok daha verimli ve isabetlidir.
Hayat zor mudur? Evet zordur fakat insanın görevi de zorlukların üstesinden gelmektir. Hayat, zorlukların üstesinden nasıl gelineceğine dair çalışmayan insanları üzer. Hayat, düşünmeyen, araştırmayan, okumayan, gayret etmeyen, plan ve program sahibi olmayan insanları çok daha fazla üzer. Eğer mutlu olmak istiyorsanız harekete geçmekten başka çarenizin olmadığının farkına varmak zorundasınız. Harekete geçmek ise sadece bedensel bir faaliyet değildir. Harekete geçmenin fişeği öncelikle beyinde, kalpte ve ruhta ateşlenir. Nasıl harekete geçmeliyim, hangi yola dönmeliyim, yolda nasıl davranmalıyım, ne zaman durmalıyım, ne kadar okumalı ve ne kadar düşünmeliyim gibi soruların cevaplarını bulmadan aldığınız aksiyonların hiçbir anlamı olmayacaktır.
O zaman şu açık ve net olarak anlaşılmalı ki, her şey bizimle başlar ve bizimle biter. Bir şeyi hedefleyecek olan da harekete geçecek olan da sonuçlandıracak olan da biziz. Aynı zamanda her aksiyon mutlaka başarı anlamına da gelmez. Bazen gerekli her adımı atarsınız ama sonuçlar istediğiniz gibi olmayabilir. İşte o zaman da vazgeçmemek gibi sağlam bir anlayışa sahip olmanız gerekir. Her düştüğünüzde tekrar ayağa kalkabilmeniz gerekir. Bir şey sizin istediğiniz gibi olmadığında, olduğu halini kabullenmek ve olanda hayır vardır anlayışı ile yola devam edebilmek de ayrı bir değerdir.
Hayatın anlamını kavramak, bilinmezler içerisinde, karanlık yollardan geçerek aydınlığa ulaşmak için vazgeçmek yok. Durmak, yorulmak, usanmak, bıkmak ya da vaz geçmek yok. Boşa zaman geçirmek, boş işler içerisinde boğulmak yok. Pes etmek, yenilgiyi kabullenmek, ümitsizliğe kapılmak yok. Her şeye rağmen, her türlü zorluklara karşı tam yol ileri. Başka çaremiz yok.