Büyük uyarı

Abone Ol

Yaşanmakta olan büyük olayların elbette birçok nedeni var. Üzerinde bulunduğumuz kürede insanların gücünü aşan, önlenemeyen büyük oluşlar var. Depremler de bunlardan biri. Bir gerçek var ki, bilimin, aklın sınırlarını aşan metafizik bir gerçektir depremler. Bu son Maraş depremi de belki de son yıllardaki en büyüğü, en sarsıcısı ve en ürkütücüsüdür. Yarılan mekânın, fayın derinlikleri, boyu ve kayan alanların ne derece etkili olduğu gözler önünde. Allah’ın yarattığı bu küre bir yerden bir yere doğru kayıyor. Bir ağaç ikiye bölünüyor, bir yarısı metrelerce öteye kayıyor, kayalar parçalanıyor, mekânların kayması, yer değiştirmesi durumu aklın sınırlarını da zorluyor.

Yeryüzünün muhatabı da insan. Çünkü her şey insan için. İnsan ise kendine karşı sorumlu olduğu kadar yaratılan her nesneden, durumdan da sorumludur. Ağaçlardan, bitkilerden, hayvanlardan, topraktan, taşlardan, sulardan ve havadan da sorumludur. İnsanın horlukları, zulmü, azgınlıkları sarsıyor. İnsanların insanlara acımasız olduğu şu zamanda, sanırım ki arş bile bunların karşısında titriyordur.

Yaratılışları gereği, vahşi hayvanlar nasıl birbirlerine karşı savaşıyor, birbirlerini yiyorlarsa insanlar da birbiriyle acımasız savaşıyorlar. İnsanı kıyımı, ölümü artık sıradan bir olgudur. İnsanın en büyük sınavı Tanrı tarafından kendilerine olan uyarılardır. Korku ve ürperti insan için en uyarıcı bir durum. Gözleri hiçbir şeyi görmeyen, sadece kendi benini düşünen, zulmüyle, yaptıklarıyla hatta övünen insanların olduğu bir dünyadayız. Gerekçeler oluşturması o kadar kolay geliyor ki.

İspanya’da boğaların arenaya salınmasından sonra vahşice sırtlarına vurulan kamalar ve akan kanların tribünlerde coşkuyla, çılgınlıkla izlenmesi ve haz alınıyor olması onlar için bir oyundur. Oysa bir canlı varlığın vahşice acı çektirilmesi umurlarında olmuyor. Bu tür insanların insanlara karşı merhametli olması beklenemez.

Spor bir eğlence ve bir oyunsa bunun da insanî olması arzulanır ve dilenir. Saldırılan, öldürülen insanlar korku içinde olurlar. Merhametsizlerden Allah’ın rahmetinin kesildiği an ve durumlar var. Bu da yarattığı şeyler üzerinde oluşur. İnsan, hayret içinde olması gereken bir varlık. Çünkü kendisi de yaratılan ve ölümlü olan bir varlık. Ölümünü asla ne geciktirebilir ne de sonsuza kadar sürdürebilir.

Deprem gibi doğadaki oluşlar da insan iradesinin dışında gelişir. İnsan doğayı keyfi, sınırsız ve acımasız olarak kullandığında ona karşı da bir uyarı olur. Bu uyarılar kendi iradesini aşar. Bir aydır Urfa’dan Hatay’a Suriye sınırlarının içine kadar beşik gibi sallanıyor. İnsanlar korku içindedirler. Bir yere de tutunmak zorundadırlar. Bu tutunuş, onların tek başlarına altından kalkabilecekleri durumlar değildir. İnsanın sığınacağı an büyük güç Allah’tır. Çünkü O’nun karşısında çaresizdir. Sonra da insandır. Sorumluluğu olan insan.

O zaman asıl sığınağına kapanmak zorundadır. Hiçbir zaman, başka bir güç onun için sığınak olamaz. Merhamet ve şefkatini yitirenler zalimleşir. Çünkü zulüm sadece başkaları üzerinde değil, kendilerine de yapılır. Kendisine acımayan, kendi çaresizliğini, eksikliğini, yoksunluğunu görmeyenler başkalarınınkini hiç görmezler. O zaman, zaman zaman İlâhi irade devreye girer. Kâinat ve yerküre yaratıldığından beri böyledir. Biz bunun nedenlerini ve gerekçelerini Allah’ın insanlara olan uyarılarından öğreniyoruz. Depremler de bu anlamda insanlar için birer uyarıdır.

İnsanın tedbirleri elbette gereklidir. Ama öyle bir noktaya geliniyor ki; tedbirler de bir yerde çaresizdir. Çünkü ölümün çaresi yoktur. Bu, ister bir felaket ile, bir hastalık ile veya bir başka nedenle oluyor ve olsun. O zaman da en sıkı tedbirler bile çaresizdir. İnsanın kendisini koruma çırpınışı doğaldır. Yaşama refleksi bunu gerektirir. Hiçbir zaman ölümü önleyici bir gücü yoktur. İşte o an gelip çattığında insanın kaderi tecelli eder.

İnsanlar, kendi felâketlerinin hazırlayıcılarıdırlar. Hiçbir şey nedensiz değildir.