“Bankalar yağmurda şemsiyeyi alıp kayboluyorlar”

Abone Ol

                Küresel sermaye sahipleri oluşturduklar bir takım mekanizmalar aracılığı ile gelişmekte olan ülkelere verdikleri (kredinin) nerelerde harcanacağını da belirliyorlar. Gözlerine kestirdikleri ya da kredi talebinde bulunan ülkelere bir takım elemanlarını gönderiyorlar. Kredi (borç) isteyen ülke yönetimlerine bir takım projeler sunuyor, bu projelere yatırım yapılmasına ikna ediyorlar. Ne var ki, verilen krediler genellikle üretimden çok alt yapı ya da ithalat ağırlıklı alanlara kaydırıldığı için bir defa borç almaya başlayan ülke, bundan bir daha kolay kolay kurtulamıyor. Hatta ekonomik teröristlerde diyebileceğimiz kürsel sermayenin elemanları ekonomistlerin görevi borç verilen ülkelerin kalkınması ve gelişmesi olmayıp aldıkları borçları ödeyememeleri ve bunun sonucu olarak borçlandırdıklarının kendilerine bağımlı hale gelmelerini sağlamaktır.

                Bu söylediklerimiz ile ilgili son yıllarda bir takım kitaplar da çıktı ve bu kitapların yazarları da kendilerini ekonomik terörist olarak isimlendirerek yazdıklarını itiraflar olarak nitelendiriyorlar. Bu tür kitaplarda görülen o ki, küresel sermaye sahipleri ve onların dayandıkları sömürgeci ülkeler ekonomik ajanlar aracılığı ile sundukları projelere karşı çıkan ülkeler ve yöneticiler söz konusu ülkelerde darbeler bile yaptıklarını artık açıkça ilan ediyorlar. Yani artık işin gizlisi saklısı kalmadı. Oluşturulan mekanizma uluslararası boyutta olduğu için dünyayı kapsayan bir örgütlenmeyi de içeriyor. Hatta verilen borçların geri dönüşümünü sağlamak için çoğu zaman devletler bile kürsel sermayenin emrinde devreye girebiliyorlar.

                Bu noktada bankaların küresel sermayeye hizmet noktasında önemli bir işlevi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hatta borsalar da kürsel sermayenin cirit attığı ve gelişmekte olan ülkeleri sömürmede önemli bir işleve sahip. Pek çok gelişmekte olan ülkede bankaların önemli bir kısmının yabancıların elinde olduğu düşünülürse olayın sadece devletten devlete ya da kürsel kurumların elinde olmadığı aynı zamanda toplumların da sömürüye açık hale geldiğini söylemek yanlış olmaz. Küresel sermayenin gelişmekte olan ülkeleri sömürmesine dikkat çekmek önemli olmakla birlikte, bu sömürüden kurtulmanın yollarının bulunması gerektiğinin hatırlatılması çok daha önemli. Gerçi, küresel sermayenin dünyayı sömürdüğü ve bunu nasıl gerçekleştirdiği artık kimsenin meçhulü olmamakla birlikte yöneticiler işin kolayına kaçarak borç alıp günlük ihtiyaçlarını karşılayarak iş yapıyor görüntüsü vermeyi tercih ediyorlar.

                Çoğu zaman bankaların açtığı krediler adeta ülke yatırımına büyük bir katkı gibi takdim ediliyor. Hâlbuki bir iş yerinin ya da fabrikanın banka kredisi ile açılması daha baştan maliyeti yükseltiyor. Çünkü bankalara ödenen faizler maliyete yükleniyor. Ülkemizde yıllık faizin şu günlerde yüzde 25 civarında olduğu düşünülürse bu faizli kredi ile üretim gerçekleştirilse bile kredisiz gerçekleştirilen bir yatırımdan üretilen ürünler en az yüzde 25 daha pahalı olacaktır. Bu ise, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle piyasada rekabet etmelerini engelliyor ve kısa bir süre sonra yerli üretim piyasadan çekilerek fabrikasının kapınsa kilit vuruyor. Bunun ülkemizde pek çok örneği var.

                Netice itibariyle küresel sermayenin sömürü aracı haline getirilmiş bankalar ve uygulanmakta olan ekonomik sistemin gözden geçirilmesi şart görünüyor. Bu noktada TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun geçtiğimiz günlerde Rize’de yaptığı konuşmadan bankalarla ilgili sözlerini aktarmak istiyorum:

                “Bu bankalar o kadar vicdansızlar ki, iyi günlerde hepsi peşimizden koşar, yağmur başladığı an elinden şemsiyeyi alıp hepsi ortadan kaybolur.”

                Sanıyorum bankalar ve küresel sermayeyi tarif bakımından bu cümleler yeterlidir.