Ahlâk üzerine

Abone Ol

Ahlâk, hem bireysel hem de toplumsal düzenin temeli ve aynı zamanda huzur kaynağıdır. İnsanın içsel doğasında var olan bir dengeyi kurma çabasıdır. Toplumların, kültürlerin ve medeniyetlerin binlerce yıl boyunca şekillendirdiği, her bireyin hayatını daha anlamlı ve doğru bir şekilde yaşamasını sağlayan bir rehberdir. Ancak ahlâk sadece dış dünyada bizim nasıl göründüğümüzle ilgili değil, aynı zamanda iç dünyamızda nasıl bir insan olmak istediğimizle alakalıdır. Albert Schweitzer’in, “iyi olmak zor değil, kötü olmamak ise her zaman bir seçimdir” dediği gibi aslında önemli olan tercihlerimizdir. “Bir şeyi gerçekten ahlâkî gerekçelerle mi yapıyoruz yoksa bizi o şeyi yapmaya mecbur kılan başka faktörler mi var?” Sorusu çok önemli.  

Ahlâk, seçimlerimizle şekillenir. Her gün, en küçük kararlarımızdan en büyük eylemlerimize kadar her adımda bir ahlâkî ölçü ile karar alırız. Bir insanın ruhunu gerçekten tanıyabilmek için, onun seçimlerine, kararlarına ve bu kararların arkasındaki niyetlere bakmak gerekir. Bu noktada, ahlâk sadece ne yaptığımız değil, aynı zamanda nasıl ve neden yaptığımızdır.

Bir toplumda adaletin, huzurun ve güvenin var olması, bireylerin içsel ahlâkî değerlerini ne kadar derinden benimsediğine bağlıdır. “Adalet, insanın vicdanındaki doğruyu bulma çabasıdır.” demiştir ünlü düşünür Immanuel Kant. Ahlâk, doğruyu bulmanın ve bu doğruyu hem kendimize hem de başkalarına uygulamanın bir yoludur.

Ahlâkın gücü, kelimelerle değil, eylemlerle anlaşılır. Mahatma Gandhi, “sözler dünyayı değiştirebilir, ama eylemler her zaman gerçeği gösterir” der. Ahlâkî değerlerin hayata geçmesi, sadece teorik bir kavram olarak kalmamalıdır. Her birey, yaptığı eylemlerle toplumun ortak değerlerine hizmet etmelidir. Yani, toplum içerisinde insanlar ahlâkî olan şeyleri konuşmakla kalmayıp, her alanda uygulama yolunu seçmelidir. Yoksa bugün olduğu gibi ahlâk, her yerde herkesin konuştuğu ama şehirlerin sokaklarında bir türlü karşılaşamadığımız bir değer istismarından öteye geçemez.

Bununla birlikte, ahlâkî değerlerin evrensel bir ölçüsü yoktur. Her birey, yaşadığı toplumun, inancın, kültürün ve ailesinin etkisiyle bir ahlâkî yol haritası çizer. Ancak önemli olan, bu haritanın birey için ne kadar sağlam ve tutarlı olduğudur. Çünkü ahlâk, sadece dış dünyada değil, içsel huzurumuzda da derin bir iz bırakır. Johann Wolfgang von Goethe’nin dediği gibi, “vicdanını kaybeden bir insan, toplumunu kaybetmiş demektir.” Bu açıdan bakıldığında ahlâkın vicdanla doğrudan bağlantısı vardır. Her ahlâkî olan vicdanı, her vicdanî olan da aynı zamanda ahlâkî olandır.

Ahlâk, insanların birbirlerine karşı sorumluluklarını ve saygılarını hatırlatan bir ilkedir. Ne kadar modernleşirsek, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, ahlâkın bir toplumun omurgası olma rolü değişmez. Çünkü ahlâk, yalnızca bireysel yaşamın değil, toplumsal bağların da sağlıklı bir şekilde var olabilmesi için gerekli olan temel değerlerden biridir.

Sonuç olarak, ahlâkî değerler bir insanı insan yapan en temel unsurlardan biridir. İyi bir insan olmak, sadece bir etik değer değil, aynı zamanda topluma katkıda bulunan, çevresine saygı duyan ve kendini tanıyıp geliştiren bir varlık olma yoludur. Ahlâk, yalnızca bireysel bir tavır değil, tüm insanlığın varoluşuna katkı sağlamak için bir sorumluluktur. Bugün toplumda hangi kesime bakarsanız bakın ahlâkın olmadığı yerlerde öfke, stres, kaos, çatışma ve bunalımdan başka bir şey göremezsiniz. Özetle, bir insanı, kurum ya da kuruluşu, toplumu ya da ülkeleri ayakta tutan en temel değerlerden biri ahlâktır. Ahlâkın olmadığı yerde hakiki manada yaşam yoktur, orada sadece hayatını bir şekilde devam ettirmeye çalışanlardan oluşan kalabalıklar vardır.