İktidar partisi sözcüleri sık aralıklarla AB’nin artık bir karar vermesi gerektiğini ifade ediyorlar. Bu sözler karşısında her seferinde, AB’nin Türkiye konusundaki kararının ne olduğu, bir başka ifade ile bu kararın Türkiye’yi kapıda bekletmek olduğunu bu köşede dile getiriyoruz. Sadece son gelişmeler ve AB sözcüleri yaptıkları açıklamalarda Türkiye ile açılmış fasılları kapatmamasını, bunun yanında yeni fasıl açılmaması gerektiğini Avrupa Parlamentosu’nda dile getiriyorlar, hatta bu talebi karara dönüştürüyorlar. Tüm bu söylem ve gelişmelere bakıldığında AB’nin Türkiye konusundaki kararının ne olduğu açıkça ortada. Böyle olunca sanıyorum karar verme durumunda olan biziz. Bu karar ise ya kapıda bekletilmekten şikâyetten vazgeçeceğiz ya da o kapıyı terk edeceğiz. Aslında o kapıyı terk etmemiz için pek çok sebep var. Başta, AB ülkelerinin teröristlerle ve terör örgütleri ile birlikte hareket ediyor olmaları geliyor. Dikkat edilirse, her türlü Türkiye karşıtları AB ülkelerinde sığınak ve maddi-manevi destek buluyorlar. Bunun yanında Suriye’de de ABD ile yan yana her türlü Türkiye karşıtı eylemde birlikte hareket ediyorlar. Böyle olunca da AB’nin artık bir karar vermesini istemek ve beklemek karşılıksız bir talepten öte gitmiyor.
Bu konuda son olarak AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ bir gazeteye yaptığı açıklamada bir yandan AB’nin artık Türkiye konusunda bir karar vermesi gerektiğini belirtirken aynı açıklamada Batı’nın demokrasiden ve özgürlüklerden uzaklaştığını belirterek, “Bu Batı’nın geleceği açısından kaygı verici. AB zaman zaman Türkiye’ye bazı eleştiriler getirse de aslında kendi içinde kendi eleştirisini kendi yapması da fayda var. Biz Kopenhag kriterlerini İstanbul kriterleri yapar yolumuza devam ederiz.”
Dağ’ın AB’ye yönelik demokrasi ve özgürlüklerden uzaklaştığı yönündeki tespitine katılmamak mümkün değil. Ancak, bu tespiti yaptıktan sonra hâlâ bizimle ilgili karar vermelerini beklemek anlamsız olmuyor mu? Demokrasi ve özgürlüklerden uzaklaşmış bir AB’ye girmek için kapıda beklemeyi sürdürmek yanlış olmuyor mu? Hatta bunca dışlama ve düşmanca tavra rağmen hâlâ kapıda beklemeyi içimize sindirmemizin bilmediğimiz bir sebebi mi vardır? Uluslararası ilişkilerde toplumlar pek çok konuda fazla bilgi sahibi olmayabiliyorlar. Çoğu zaman olaylar sonuçlandığında içeriğini tam olarak öğrenebiliyorlar. Ancak, AB konusunda artık meselenin gizli bir tarafı kalmamıştır. Bunun ana sebebi de Türkiye’nin Müslüman oluşudur. Görünen o ki, Türkiye geçmişten gelen değerlerini bir kenara bırakmadan AB’ye üye olamayacaktır. Bu ise kendimizi inkâr anlamına gelir. Böyle olunca da artık AB kapısından kovulmadan kendi kararımızı vererek, kendi göbeğimizi kendimizin kesmesi şart olmuştur.
Sayın Dağ’ın açıklamasından kısa bir alıntı ile yazımı noktalamak istiyorum:
“Avrupa’nın bulunmuş olduğu nokta dünya için kaygı verici, sadece Türkiye için değil…
Batı’da İslam karşıtlığı uzun zamandır gündem olsa da bazı siyasi partiler İslam karşıtlığını kendilerine gündem yapsalar da toplumda bir karşılık bulmazken, şimdi Batı’da bu karşılık bulmaya başladı.
Özgürlük ve insan haklarından ders alır bir noktada olmadığını görüyoruz.”
Bu tespitlerin ardından AB’nin Türkiye hakkında karar vermesini istemeyi anlamak gerçekten zorlaşıyor. (MİLLİ GAZETE)